
La liberté d’expression fait partie intégrante des droits fondamentaux de l’Homme.
Dans son arrêt du 17 décembre 2013 (an English version of the judgement is available HERE), la Cour européenne des droits de l’Homme (CEDH), à Strasbourg, affirme que contester le qualificatif de “génocide” pour les affrontements interethniques survenus en 1915 dans l’Empire ottoman entre Arméniens et Turcs n’est pas un délit.
Elle accepte par conséquent le recours du Dr. Doğu Perinçek qui, suite à une plainte d’organisations nationalistes arméniennes, avait été condamné en 2007 par le Tribunal de police de Lausanne, puis le Tribunal fédéral, pour avoir dénoncé comme “mensonge international” l’utilisation du terme de génocide pour qualifier les événements survenus, il y a près d’un siècle, lors de cette guerre civile sous l’Empire ottoman.
Dans son ensemble, cette décision nous satisfait, car elle permet le débat et la recherche sur des événements largement controversés, comme l’admet la Cour elle-même.
Notre Fédération appelle de tous ses vœux la mise en place d’une commission d’historiens spécialistes de cette époque, comme stipulé dans les Protocoles de Zurich de 2009, signés entre la Turquie et l’Arménie. L’ouverture de toutes les archives et les travaux de ces scientifiques doivent faire éclater la vérité, toute la vérité, au grand jour.
Les militants de la diaspora arménienne s’opposent violemment à toute perspective de recherche historique. Ils cherchent plutôt à établir la “vérité historique” par le biais de la politique, en se livrant à un lobbying intense auprès de politiciens, notamment en période électorale. Plusieurs Parlements ainsi manipulés ont par la suite voté des lois de reconnaissance du “génocide” arménien. Nous pensons pour notre part, avec d’illustres historiens ou juristes, qu’il n’appartient pas aux politiques d’écrire l’Histoire, ils n’en ont d’ailleurs pas la compétence.
Les juges de Strasbourg ont également souligné que le Dr. Doğu Perinçek reconnaissait les souffrances subies par les Arméniens. Ses propos n’ont rien de haineux ni de raciste, n’attaquent en rien la dignité humaine et n’ont pas menacé l’ordre public.
Contrairement à ce que veut faire croire le lobby arménien, la norme antiraciste du code pénal suisse, acceptée par le peuple, n’est absolument pas remise en question. Cette norme est nécessaire pour lutter contre le racisme et la xénophobie, elle doit être maintenue. Par contre, le lobby arménien utilise de façon inadéquate et abusive le concept de négation de génocide contenu dans cette loi pour terroriser et bâillonner tous ceux qui ne partagent pas son point de vue.
La stratégie des activistes arméniens de mise en parallèle des événements de 1915 avec la Shoah n’a pas de sens, comme cela ressort clairement du jugement de Strasbourg. L’Holocauste est un génocide incontestable, reconnu par un tribunal ad hoc. Ce n’est en rien le cas pour ce qu’ont vécu les Arméniens en 1915. D’ailleurs, il faut rappeler ici que la vision arménienne de ces événements passe sous silence les quelque 520’000 Turcs, Kurdes et Circassiens ainsi que les 13-15’000 juifs ottomans exterminés par les milices arméniennes.
Le mot de génocide ne doit pas être galvaudé. Il s’agit d’un terme juridique aux contours définis de façon très précise par la Convention de l’ONU de 1948 sur la prévention et la pénalisation du crime de génocide.
La décision de la Cour européenne des droits de l’Homme constitue aussi une condamnation de la Suisse, qui a bafoué un droit humain fondamental. Une telle condamnation n’est pas anodine et affecte l’image, le sérieux et le prestige international de ce pays qui est aussi le nôtre, et nous sommes, comme bon nombre de Suisses, outrés de voir, une fois de plus, la Suisse piégée et prise en otage par le lobby arménien aveuglé par ses intérêts partisans.
De plus, l’intervention des officines arméniennes et du régime d’Erevan par le truchement de la Ministre de la Diaspora, Mme Hranouch HAGOPIAN, qui a fait récemment un appel à toutes les structures diasporiques pour les exhorter à condamner la CEDH et faire pression sur la Suisse, est une ingérence intolérable d’un pays tiers dans les affaires de la Confédération.
Contrairement à ce que laisse entendre la réaction disproportionnée et quelque part hors sujet des activistes arméniens, la décision de la Cour européenne n’est pas une ingérence et elle n’ouvre aucunement la voie à la haine raciale ni n’annonce de futurs génocides !
Nous pensons que le temps est venu de mettre fin à la perpétuation de la mémoire haineuse. De pair avec une approche scientifique du passé, il faut transmettre aux générations futures autre chose que rancœurs et désirs de revanche.
Nous pensons que le temps est venu pour faire la paix et pour regarder ensemble vers l’avenir. Il faut, pour cela, commencer par renoncer à l’édification, à Genève ou ailleurs, de monuments stigmatisants et accusateurs.
Pour toutes les raison évoquées rapidement ci-dessus, il serait inopportun de recourir contre la décision de la Cour européenne des droits de l’Homme.
26.12.2013
Basın açıklaması – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 17.12.2013 tarihli Perinçek – İsviçre kararına istinaden
İfade özgürlüğü, temel insan haklarının ayrılmaz bir parçasıdır.
Strazburg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 1915’te Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni ve Türkler arasında yaşanan etnik çatışmalarla ilgili olarak kullanılan “soykırım” sözcüğünün tartışılmasının bir suç oluşturmadığına karar verdi (17 Aralık 2013 tarihli karar). Bu kararın İngilizce tercümesine buradan ulaşabilirsiniz.
Mahkeme, böylece aşırı milliyetçi Ermeni kurumların şikâyeti üzerine 2007 yılında önce Lozan Sulh Ceza Mahkemesi, daha sonra da İsviçre Federal Mahkemesi tarafından, yaklaşık bir asır önce Osmanlı İmparatorluğu’nda Türk ve Ermeni toplumları arasında yaşananların soykırım sözcüğüyle tarif edilmesini “uluslararası bir yalan” olarak nitelediği için mahkûm edilen Dr. Doğu Perinçek’in itirazını haklı buldu.
Bu karar ve içeriği, Mahkeme’nin de kabul ettiği üzere o dönemde olup bitenlerle ilgili çelişkili görüşlerin tartışılmasına ve araştırılmasına yol açacak olması itibarıyla bizleri memnun etmiştir.
Federasyonumuz, 2009 yılında Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanan Zürih Protokolleri’nce de öngörülen ve tarihin söz konusu bu döneminin uzmanı olan tarihçilerden oluşan bir komisyonun oluşturulması çağrısını yapmakta ve bu arzusunu samimiyetle dile getirmektedir. Bu bilim adamlarının çalışmaları ve konuyla ilgili tüm arşivlerin incelenmesi gerçeği tümüyle ortaya çıkaracaktır.
Ermeni diyasporasının militanları tarihi araştırma önerilerine şiddetle karşı çıkmaktadır. Onların istediği, politik kanalları kullanarak, özellikle de seçim dönemlerinde politikacılar üzerinde yoğun lobi faaliyetleri uygulayarak, işlerine gelen bir “tarihi gerçek” oluşturmaktır. Bu güne kadar bir çok parlamento, bu yöntemlerle manipüle edilerek Ermeni “soykırımı” nı tanıma yasaları oylamıştır. Bizim bu konudaki, bir çok tanınmış tarihçi ve hukuk adamının da paylaştığı görüşümüz şudur: Tarih’i yazmak politikacılara düşmez, kaldı ki, politikacıların ve parlamentoların bu konuda herhangi bir uzmanlık ve yetkileri de yoktur.
Öte yandan Strazburg’daki hakimler, Dr. Doğu Perinçek’in Ermenilerin çektiği acıları kabul ettiğinin altını çizmekte ve görüşlerinin düşmanlık, ırkçılık ve insanlık onuruna aykırılık içermediğini ve toplum asayişini tehdit etmediğini belirtmişlerdir.
Ermeni lobisinin topluma inandırmaya çalıştığının aksine, halk oyuyla kabul edilen ırkçılık karşıtı İsviçre Ceza Kanunu normlarıyla ilgili herhangi bir tartışma söz konusu değildir. Bu yasa, ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele için şarttır ve aynen korunmalıdır. Maalesef Ermeni lobisi, kendi görüşlerini paylaşmayanları korkutmak ve susturmak amacıyla “soykırımı inkârı” kavramını suistimal edip yanlış ve kötü niyetli bir yaklaşımla yorumlamaktadır.
Strazburg mahkemesinin kararından da anlaşılabileceği gibi, Ermeni aktivistlerin 1915 olaylarıyla Shoah arasında bir paralellik kurma çabaları anlamsızdır. Yahudi soykırımı, yetkili bir mahkeme tarafından onaylanmıştır ve bu nedenle tartışılması dahi gereksizdir. Ermenilerin 1915’te yaşadıklarıyla ilgili olarak böyle bir durum sözkonusu değildir. Öte yandan Ermeni görüşleri, bu olaylar sürecince Ermeni milislerce katledilen 520’00 Türk, Kürt ve Kafkas’la 13-15’000 Osmanlı Museviden hiç bir şekilde bahis dahi etmemektedir.
“Soykırım” kelimesi gelişigüzel kullanılmamaldır. Soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması amacıyla 1948’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen ve çerçevesi çok net bir şekilde belirlenmiş hukuki bir terimdir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı, temel bir insanlık hakkını çiğneyen İsviçre için de bir mahkûmiyet kararı oluşturmuştur. Bu, önemsenmeyecek bir mahkûmiyet kararı olmayıp, bizim de ülkemiz olan İsviçre’nin uluslararası alandaki prestijini ciddi şekilde yaralamıştır. Bizler de pek çok İsviçre’li gibi, bir kez daha Ermeni lobisinin tuzağına düşen ve partizan çıkarlar uğruna ona esir olan İsviçre’nin mahkûm edilmesinden ve imajının zedelenmesinden üzüntü duyuyoruz.
Ayrıca, çeşitli Ermeni organizasyonlarının ve Diaspora bakanı Bayan Hranouch HAGOPIAN aracılığıyla da Erivan rejiminin tüm diaspora oluşumlarını AİHM’ni kınamak ve İsviçre’ye baskı yapmak için cesaretlendirme girişimleri bir üçüncü ülkenin İsviçre Konfederasyonu’nun işlerine müdahalesi anlamına gelir ve kabul edilemez bir tutumdur.
Ermeni aktivistlerin orantısız tepkilerle topluma algılatmaya çalıştıklarının aksine Avrupa Mahkemesi’nin kararı asla ırkçılık ve nefret suçlarına yol açacak bir müdahale ya da gelecekte oluşacak soykırımların habercisi falan değildir.
Biz artık bu kinci sürece bir son verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Geçmişi bilimsel bir yaklaşımla irdeleyerek gelecek nesillere hınç, nefret ve öç alma arzularından arınmış bir yaşamın sunulmasını istiyoruz.
Biz artık barışma zamanının geldiğini ve geleceğe birlikte bakmak gerekir diye düşünüyoruz. Bunun için de ilk adım olarak, Cenevre ya da başka bir yerde toplumları ve bireylerini yaralayan, suçlayan anıtlar dikme projelerinden vaz geçilmelidir.
Yukarıda kısaca değinilen nedenlerden dolayı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına itiraz etmek yersiz bir girişim olacaktır.
26.12.2013